CUMHURİYET İLKOKULU'NDA ANMA TÖRENİ...
İlçedeki Atatürk Anıtına çelenklerin sunulması, 9’u 5 geçe sirenlerle birlikte 2 dakikalık saygı duruşunda bulunulması ve hemen ardından İstiklal Marşı eşliğinde Türk Bayrağının göndere çekilere yarıya indirilmesinin ardından, anma töreni Cumhuriyet İlkokulu Salonu’nda devam etti. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan anma programında Babaeski İlçe Milli Eğitim Müdürü Kadriye Tokat bir konuşma yaptı.
Tokat konuşmasında; “başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu toprakları bize vatan kılan tüm şehitlerimizi ve bugün hayatta olmayan gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.Hayatta olan tüm gazilerimize de sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum.Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nin varlığını devam ettirme mücadelesi içinde olduğu bir zaman diliminde dünyaya geldi.19. asrın son çeyreğinde dünyaya gözlerini açtığında, Osmanlı Devleti, bir yandan mağlup olduğu ve toprak kaybettiği bir savaşın yaralarını sarmaya çalışırken, diğer yandan da kendisine biçilen “hasta adam” gömleğini yırtma çabasındadır. Mustafa Kemal’in çocukluk ve ilk gençlik çağları bu döneme rastlar.20. asrın başlarında artık bir askerdir.Aynı anda pek çok cephede savaşan Osmanlı Ordusu, Çanakkale’de, Kût’ül Amâre’de, Medine Müdafaasında zaferler kazanmasına rağmen I. Dünya Savaşının sonunda Osmanlı Devleti mağlup sayılmıştır.Mustafa Kemal, bu çalkantılı dönemde kurmay subay olarak görev yapmış; pek çok cephede savaşmış, milletinin ızdırabını derinden hissetmiştir.Gazi Mustafa Kemal, zamanın şartlarını iyi okuyabilen, muhakeme kabiliyeti son derece yüksek ve güçlü sezgiye sahip bir askerdir. Henüz 29 yaşındayken Osmanlı Ordusunu temsilen manevraları izlemek üzere Fransa’ya gönderilmiştir.Eylül 1910’da Picardie’de (Pikardi’de), Fransız askerî birliklerinin, parlak üniformaları içinde, devrin modern silahlarıyla geçitlerini izleyecektir. Daha sonra, bu program çerçevesinde, Fransa’nın top ve tüfek fabrikasını gezecek ve arkadaşı Fethi Bey’e (Okyar); “Fransa, bu orduyu barış için beslemiyor, bir savaşın ayak seslerini duyuyorum. Umarım bu savaşın dışında kalırız. Aksi takdirde savaş, devlet olarak sonumuz olur” diyecektir.Mustafa Kemal’in dünyayı kana bulayacak bir savaşın habercisi olan bu sözleri, kehanet değildir.Bunlar; Avrupa’daki gelişmeleri, Almanya ile Fransa arasındaki rekabeti ve husumeti gören; Britanya’nın hedeflerini ve Çarlık Rusya’sının emellerini gayet iyi bilen bir kurmayın sözleridir.Mustafa Kemal Atatürk gerçekçidir; savaşın ne demek olduğunun, nelere mâl olacağının farkında olan bir askerdir. Ordunun silah ve teçhizat bakımından dışa bağımlı olduğunu bilmektedir.Devletin mevcut ekonomik gücüyle, böyle bir savaşı kaldıramayacağının idrakindedir. Bir yerden bir yere ulaşımın haftalarca sürdüğü devri yaşamıştır.Ülkede hızlı, güvenli bir ulaşım sistemi yoktur; cephane, silah ve teçhizat, gitmesi gereken yere zamanında nakledilememektedir.Mustafa Kemal’i anarken, onun yaşadığı dönemin zor şartlarını, Osmanlı’nın yıkılışına giden süreçte yapılan hataları ve yanlışları iyi değerlendirmemiz gerekir.Dünya Savaşı’nın ağır sonuçlarını gören ve yaşayan Mustafa Kemal, 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirildiğinde bir hedefi vardır. Bu hedef şüphesiz, “elde kalanlarla yeniden toparlanmak ve mücadeleye kaldığı yerden devam etmek”tir.Bu hedef için planını, programını adım adım tatbik etmiştir. İşgallere karşı yurdun farklı bölgelerinde kurulmuş olan Müdafaa-yı Hukuk cemiyetlerini tek çatı altında toplamış; Erzurum Kongresinde bir araya getirdiği kanaat önderleriyle Millî Mücadelenin esaslarını belirlemiş ve alınan kararları Sivas Kongresinde de pekiştirerek tüm dünyaya duyurmuştur.Mustafa Kemal Atatürk, halktan daha büyük bir beşerî gücün olmadığının bilincinde bir liderdir. Millî Mücadelenin başarıya ulaşmasında halkın gücünü, desteğini ve fedakârlığını her zaman hatırlayacak ve hatırlatacaktır.Başarılarının sırrını soranlara;“Bir milletin başarısı iyi bir ekibe dayanır, yani tek başına bir kimseye bütün muvaffakıyetler atfedilemez. Onu organize etmek lâzımdır ki bir başarıya ulaşılabilsin. Ben de yaptı isem arkadaşlarıma dayanarak, milletime dayanarak ancak, bu işleri yapabilmişimdir. Yani tek başına bana atfedilemez” cevabını vermiştir.Mustafa Kemal Atatürk’ün savaşla ilgili öngörüsünü, I. Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi II. Dünya Savaşı arifesinde de görmekteyiz.I. Dünya Savaşının yaraları hâlen tazedir. Dünyayı kana bulayan boğuşmanın üzerinden yirmi yıl geçmiştir. Coğrafyası parçalanan bir devletin hâtıraları henüz canlıdır. Avrupa’da durum hayli gergindir.Gazi, Dolmabahçe Sarayı’nda, Eylül 1938’de, hasta yatağında; devlet ricâlini kabul etmiş, ülkenin durumu hakkında bilgi almaktadır.Bu kabul sırasında; “Çok zaman geçmeden Avrupa’da bir fırtına kopacaktır. O müthiş kasırga dünyanın her tarafına yayılacak, beşeriyet umumî bir harp musîbetinin bütün kötülükleri ile bir kere daha karşılaşacaktır. Bu kanlı badirede tarafsız kalmak, harbe katılmamak ve devlet gemisini bu fırtına ortasında hiçbir mâniaya çarptırmadan sevk ve idare ederek harp dışında ve sulh içinde yaşamaya çabalamak bizim için hayatî ehemmiyeti hâizdir” beyanında bulunacaktır.O, insanlık için daha huzurlu bir dünyanın mümkün olduğuna inanmaktadır.Kendisi bu hususu şöyle dile getirmiştir:“Eğer devamlı barış isteniyorsa, insan kitlelerinin vaziyetlerini iyileştirecek milletlerarası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir.”Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1937’de paylaştığı bu görüşleri, kurulan kurumlara ve atılan adımlara rağmen günümüzde de hala geçerliliğini korumaktadır.Kurtuluş Savaşından sonra Atatürk’ün en önemli hedefi, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak olmuştur. Bunun için pek çok adım atmış, pek çok reform ve devrim gerçekleştirmiştir.Atatürk’ün liderliğinde her alanda kendine yeten bir ülke olmak için büyük ve bütüncül bir kalkınma hamlesi başlatılmıştır.Çok sayıda sanayi tesisi ardı ardına hizmete alınmış, bu sanayii destekleyecek başta demiryolu olmak üzere ciddi altyapı yatırımlarına girişilmiştir.Anadolu’nun en ücra köşelerine ulaşacak büyük bir eğitim seferberliği başlatılmıştır.Bir milletin bekasını, varlığının devamını sağlayan, o milletin dili ve tarihidir. Mustafa Kemal Atatürk , bunun bilincindedir ve daha Cumhuriyetin ilk yıllarında bunun gereğini yapmıştır. Köklü milletimizin tarihini, medeniyetini inceleyecek ve araştıracak ilim müesseselerinin eksikliğini hissetmiş; yeni başkentte, Türk Tarih Kurumunu, Türk Dil Kurumunu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini kurmuştur. Konuşmama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle son vermek istiyorum. “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda Muasır medeniyet yürüyüşümüz bugün de devam etmektedir ve ilelebet devam edecektir. Dünü konuşurken bugünü düşünmeli ve yarını hayâl etmeliyiz.Yarını planlamak, yarına hazırlanmak için dünü çok iyi bilmeliyiz.Atatürk’ü anmanın en iyi yolu O’nu doğru anlamaktır. Atatürk’ü ve Atatürk öznesinde yakın tarihimizi kalıp ve klişelerden uzak bir biçimde derinlemesine incelemek, değerlendirmek, dersler çıkarmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizim için millî bir görevdir. Sözlerime şu mısralarla devam etmek istiyorum .Sizler yaşadıkça çocuklarım
Ben de yaşıyorum demek,
İşte aranızdayım Ahmetler, Mehmetler'le,
Sizler yaşadıkça çocuklarım
Elele
YanınızdayımSizler yaşadıkça çocuklarım
Daha ferah içim,
Gök daha geniş denizler daha geniş,
Vatan ya vatan,
Vatan sonsuzluktan gelmiş
Sonsuzluğa açılan yol
Vatan siz.
Sizler yaşadıkça çocuklarım
Bilin ki
Ben de yaşarım,
Bir sevinç düştü mü içinize
Bir keder düştü mü içinize
Bilin ki
Aranızda ben varım.
Bu düşüncelerle başta Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin 85. yıldönümünde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, silah arkadaşlarının ve kahraman şehitlerimizin manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ruhları Şad Olsun …” ifadelerini kullandı.Babaeski İlçe Milli Eğitim Müdürü Kadriye Tokat’ın konuşmasının ardından, Muhabere Teğmen Yunus Eroğlu Atatürk’ün askeri yönü konulu konuşmasını gerçekleştirdi. Eroğlu: “Komutan, lider ve devlet adamı niteliklerini şahsında bulunduran bu müstesna insanın askeri yönünü arz edeceğim. Atatürk, Mustafa Kemal olarak her şeyden önce meslekten yetişmiş, askerlik mesleğine büyük katkılarda bulunmuş, komutanlık sanatının tüm inceliklerine hakim, asker kişiliğiyle askeri liderliğini kanıtlamış seçkin bir komutandır.
Başkomutanlık görevi dahil ömrünün büyük bir bölümünü üniforma altında, mühim bir kısmını muharebe meydanlarında geçirmiş olan Atatürk, 57 yıllık kısa ömründe gerçekleştirilmesi hayal dahi edilemeyecek olan büyük işler başarmaktadır” dedi.
Konuşmaların ardından Atatürk” konulu sinevizyon gösterisi izlendi.Babaeski Atatürk Anadolu Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanan “Atatürk Oratoryosu” sunuldu. Program oratoryonun ardından sona erdi.
Cumhuriyet İlkokulu Salonundaki anma programına; Babaeski Kaymakamı Şenol Levent Elmacıoğlu, Garnizon Komutanı Tuğgeneral Yasin Bulut, Babaeski Belediye Başkan Vekili Nuray Öner Polat, kamu kurum temsilcileri, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.
GÜRKAN GÖREN