Dünyanın en eski tatlılarından biri olarak kabul edilen aşure, hem lezzetiyle hem de barındırdığı derin anlamlarla yüzyıllardır sofralarımızı süslüyor.
Bu muhteşem tatlı, birçok kültürde farklı isimlerle anılsa da, Türk mutfağında aşure olarak adlandırılıyor ve her yıl Muharrem ayının onuncu gününde pişirilip paylaşılıyor.
Aşure; sağlık, bereket ve dayanışma simgesi olarak bilinir. Anadolu’nun bin bir zorluğuna, sevincine, hüznüne tanıklık etmiş bu lezzet, asırlar boyunca insanların bir araya gelmesine vesile olmuş, yardımlaşmanın ve paylaşmanın sembolü olmuştur.
Geleneksel olarak Muharrem ayının onuncu günü, yani Aşure Günü’nde hazırlanan bu tatlı, birçok evde sevdiklerle birlikte pişirilir ve komşularla, akrabalarla paylaşılır.
Aşure, adeta bir kültür mozaiği gibidir. İçinde bulunan malzemeler; buğday, nohut, fasulye, pirinç gibi temel tahıllarla, kuru meyvelerle zenginleştirilir. Kimi yörelerde nar taneleri, kimi yerlerde ceviz ve badem gibi kuru yemişlerle tatlandırılır. Taze taze pişirilen aşure, soğuduktan sonra üzerine tarçın serpilerek servis edilir ve her lokması birbirinden farklı tatları barındırır.
Aşure, sadece bir tatlı değil, aynı zamanda bir hatıradır da. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in de bereket ve sağlık getirdiğine inanılan bu ayın onuncu gününde aşure pişirdiği ve dağıttığı rivayet edilir.
Bu nedenle, aşure günü sadece mutfakta değil, manevi bir anlam da taşır. İnsanlar, aileleri ve komşularıyla birlikte aşure pişirerek, sevgi ve saygıyı paylaşır, yardımlaşmanın önemini bir kez daha hatırlarlar.
Her yıl Muharrem ayının gelmesiyle birlikte, aşure hazırlıkları başlar. Evlerdeki büyük kazanlar kaynamaya başlar, mis gibi kokular evleri sarmalar.
Bu tatlı telaş içindeki insanlar, aşurelerini geleneksel yöntemlerle pişirir, pişen aşurenin bereketini ve mutluluğunu yüreklerine işlerler.
Aşure, sadece bir tatlı değil, aynı zamanda insanların bir araya gelip, birlikte güzel anılar biriktirdiği, sevginin ve hoşgörünün sofralarda buluştuğu bir lezzet.
Binlerce yıldır geçmişten günümüze taşınan bu geleneği yaşatmak, kültürel mirasımızı gelecek nesillere aktarmak adına büyük önem taşıyor.
Muharrem ayının bereketiyle pişen aşureler, sofralarda gönülleri şenlendirirken, asırlardır süregelen bu güzel geleneğin de bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Bir lokmasıyla binlerce yıllık bir lezzeti tadarak, aşurenin tatlı hikayesine şahitlik etmek, geçmişle geleceği buluşturan bir ayrıcalıktır.
UĞUR HALEP